Büyük Şehirlerimizdeki Trafik Sorununu Nasıl Çözeriz? Ankara Örneği Üzerinden Bir Deneme
Eğitim, sanayileşme, ulaşım ve iletişim gibi değişim dinamiklerine bağlı olarak ülkemizde şehirlerimiz hızla büyümekte, nüfusları istisnaları olmakla birlikte, giderek artmaktadır.
Bu trendin beraberinde getirdiği sorunların en başında da trafik sorunu gelmektedir.
Sanayileşme, karayolu ulaşım ağının büyümesi, iş hayatının ve lojistik sektörünün gelişmesi, toplumun zenginleşmesi ve fertlerin alım güçlerinin artması ile beraber araba sayısı da artmakta, ancak şehir içi yollarımız ve otoparklarımız artan ihtiyaca aynı oranda ve hızda cevap verememektedir.
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, özellikle büyük şehirlerimizde insanların bir yerden başka bir yere ulaşması büyük zaman kayıplarına sebep olmakta, özellikle mesainin başlama ve bitiş saatlerinde trafiğe çıkmak tam bir eziyete dönüşmektedir.
Bu durumun yol açtığı zaman ve enerji kaybı, stres, çevre kirliliği ve gürültü ise toplum sağlığı ve milli ekonomi açısından ciddi kayıplara sebep olmaktadır.
Bu nedenle trafik sorunu, mahalli yöneticilerin gündeminin her zaman en önemli sorunu olarak çözüm beklemektedir.
31 Mart 2024 tarihinde yapılan mahalli idareler genel seçimi propaganda döneminde, trafik sorununu çözme vaadinin belediye başkan adaylarının en önemli iddia ve taahhüdü olarak öne çıktığı görülmüştür.
Şehirlerimizdeki trafik sorunlarının sebeplerini üç başlık altında toplayabiliriz.
Çözüm önerilerini de bu bağlamda ele alacağız:
1. İmar politikaları ve uygulamalarından kaynaklanan trafik sorunları ve çözüm önerileri
İmar planı değişiklikleri ile şehirlerimizde yapı yoğunluğunun sürekli olarak artırılması şehirlerimizdeki trafik sorunlarının ana nedenidir.
Belli bir nüfus projeksiyonu ile hazırlanan imar planlarına göre, yollarının genişliği, kaldırımları, meydanları, refüjleri, otoparkları, yeşil alanları, eğitim, sağlık, ibadet yapıları, ticaret ve sanayi alanları oluşmuş şehirlerde rant baskıları sonucunda imar yoğunluğunun sık sık artırılması o şehirlere ölümcül bir darbe vurmaktır.
Bu tür tercihler, sadece şehirlerde yaşayan insanlara değil, gelecek nesillere de kötülük yapmak demektir.
Yoğunluk artırma ile beraber artacak nüfusun ihtiyaçlarına cevap vermek için tüm altyapıyı yenilemek gerekmektedir.
Bu hem merkezi hükûmet hem yerel yönetimler için büyük maliyetler, şehir halkı için ise, şehir içinde hiç bitmeyen inşaatlar, açılan ve kapatılan çukurlar, kirlilik ve gürültü demektir.
Neticede büyük maliyetlere katlanarak elektrik, su, kanalizasyon, telefon, internet, doğalgaz şebekelerinin kapasitesini yeni nüfusun ihtiyaçlarına uyarlayabilirsiniz.
Ama zaten daha önceden yapılaşmış bir yerde ne yolları genişletilebilir, ne de kolay kolay yeni otopark kapasitesi yaratabilirsiniz.
Bugün aşağı yukarı tüm kentlerimiz bu durumdadır. Bir gözlemci olarak trafik açısından şehirlerimize şöyle bir göz attığımızda, otopark yetersizliğinden dolayı akan trafiğe ayrılmış olan cadde ve sokakların şerit sayısının üçte biri ile yarısı kadarının otopark olarak kullanılmakta olduğunu, bunun da akan trafiğin yavaşlamasının ve tıkanmasının başta gelen sebebi olduğunu söyleyebiliriz.
Buna ilaveten kaldırımların da önemli bir kısmının"Yaya alanları, bisiklet yolları ve kaldırımlar otopark olarak düzenlenemez ve kullanılamaz" diyen Otopark Yönetmeliği 4/l maddesi hükmüne aykırı olarak fiilen otopark olarak kullanılması yaya haklarının ihlaline, özellikle engelli ve yaşlı vatandaşlarımız ile bebek arabalı anneler için ise tam anlamıyla bir eziyete sebep olmaktadır.
Bugün otopark sayısı ve kapasitesi yeterli olan hiçbir şehrimizden bahsedemiyoruz maalesef. Bu yeni bir olgu da değildir. Eskiden beri böyledir.
Sadece zaman içinde insan ve araba sayısının artmasına ve rant baskısı nedeniyle yerel yönetimlerce kent merkezlerinde sık sık inşaat yoğunluğunun artırılmasına bağlı olarak sorunun ağırlığı artmış ve daha görünür hale gelmiştir.
Otopark sorunu çözüldüğü taktirde, yolların tüm şeritleri akan trafiğe ayrılacağı için şehrin trafiğinin çok rahatlayacağı, kaldırımlar da boşalacağı için yayaların rahatlayacağı ve kentlerimizde yaşam kalitesinin artacağı aşikardır.
Bu bağlamda şehirlerimizdeki trafik sorununun esasında doğrudan otopark sorunu olduğunu söylemek bir mübalağa değildir.
Otopark sorunu ise; öncellikle 1985 yılında çıkarılan 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun "Otopark ihtiyacı bulunan bina ve tesislere lüzumlu otopark yeri tefrik edilmedikçe yapı izni, otopark tesis edilmedikçe de kullanma izni verilmez" şeklindeki 37'nci maddesinin amir hükmüne rağmen, yıllar boyu çıkarılan değişik otopark yönetmeliklerine konulan istisna hükümleri ile inşaat sahiplerine binalarında otopark yapma yerine, belediyelere otopark harcı ödeyerek otopark yapma sorumluluğunun yerel yönetimlere transfer edilmesinin kaçınılmaz sonucudur.
Sorunun artık taşınamaz hale gelmesinden sonra, 22 Şubat 2018 tarihinde çıkarılan en son Otopark Yönetmeliği'ne Geçici 4'üncü madde ile konan istisna hükmü de 31 Mart 2021 tarihinde sona ermiştir.
Bundan sonra yapılacak her yeni yapının otoparkı ile beraber yapılmasını beklemek yurttaş olarak en tabii hakkımızdır.
Umarız ve dileriz yeni istisnalarla bu kurallar sulandırılmaz, ciddi denetimlerle Yönetmelik hükümlerinin etrafından dolanılmasına müsaade edilmez ve Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak otoparksız yapılan binalara kullanma izni, elektrik, su, doğalgaz gibi altyapı hizmetleri verilmez.
Bunun için de belediyeler ile birlikte ilgili hizmet kuruluşlarına da büyük görev düşmektedir.
Yönetmeliğin teknik açıdan gerçekten çağdaş bir şehirciliğin ihtiyaçlarına uygun olup olmadığı meselesi, bu makalenin konusu olmayıp şehir plancıları ve trafik mühendisleri gibi işin uzmanlarının ilgi alanına girmektedir.
Ancak, yeni Yönetmelik teknik açıdan mükemmel olsa ve yerel yönetimlerce tavizsiz olarak uygulansa bile bu otomatik olarak kentlerimizdeki mevcut otopark sorununu çözmez.
Bu nedenle belediyelerimizin kendi kentlerinin sosyal, ekonomik ve topografik şartlarını da dikkate alarak, katılımcı bir yöntemle konunun uzmanları ve hizmetin muhatapları ile de istişareler yaparak lokal düzeyde çözümler bulması ve uygulaması gerekir.
Ancak bu da yeterli değildir. Mahalli idarelerin tek başına bu devasa sorunu çözmesi mümkün olmadığından merkezi hükümetin ve gerektiği yerde yeni yasal düzenlemeler açısından da parlamentonun desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu bağlamda, Ankara şehrinin bir sakini olarak Ankara özelindeki gözlemlerime dayanarak, aşağıdaki önerileri dile getirmek istiyorum:
a- Karayolu üzeri park yerlerinin ücretli hale getirilmesi: Yol genişliğinin ve şerit sayısının yeterli olduğu mahallerde karayolu üzeri park yerlerinin anlaşılır şekilde işaretlenerek ücretli hale getirilmesi ve kredi kartı veya Ankara Kart ile ödemeye imkân veren park ücreti ödeme cihazları ile donatılması düşünülebilir. Örneğin Londra'da yolların kaldırım kenarında kesintisiz sarı çizgi kesin park yasağı, kesik sarı çizgi ise park yapılabilir anlamına gelmektedir ve park yapılabilir yol kenarlarına ücretli olarak park yapılmasına izin verilmektedir. Bizde de benzer bir uygulama hem vatandaşları rahatlatacak, hem de trafiğin akışını disipline etmeye yardımcı olacaktır. Vatandaşların hiçbir kural tanımadan zaten park ettikleri yol kenarlarında böylece trafiği sıkıntıya sokmadan daha kurallı ve denetimli olarak park edilmesi sağlanacağı gibi belediyeler de ek gelir elde edecektir.
b- Belediyelerin, nüfus ve trafik yoğunluğu olan sokak ve caddelerde bazı binaları kamulaştırıp yıktırarak otoparka dönüştürmesi: Bu usul esasen piyasa dinamikleri ile son yıllarda kendiliğinden gerçekleşme sürecine girmiştir. Şöyle ki; özellikle Ankara'nın merkezi konumdaki Yenişehir, Sıhhıye, Kızılay gibi eski semtlerinde yıktırılan bazı eski binaların yerine sahiplerince yeni bina yaptırma yerine, arsanın otopark olarak işletildiği görülmekte ve bu yeni otoparklar merkezi semtlerin yoğunluğu içinde otopark arayan vatandaşlar için büyük kolaylık sağlamaktadırlar. Otopark talebi spontane bir şekilde arzını da yaratmaya başlamıştır. Belediyeler bu işi sistematik hale getirebilirler. Hatta birbirine paralel olan iki sokak arasında sırt sırta bakan ikişer binanın kamulaştırılıp yıktırılması durumunda iki sokaktan da giriş ve çıkışı olan çok katlı otoparklar dahi inşa edilebilir. Belediyelerin finans imkanlarına doğrudan bağlı olan bu çözümün bir anda gerçekleşmesi beklenemez. Ancak bu yolun benimsenip uygulamaya başlanması ile zaman içinde trafiğin yoğun olduğu merkezi semtlerde büyük rahatlama sağlanacaktır.
c- Kamu binalarının takası yoluyla yeni otoparklar yaptırılması: Valilik koordinasyonunda diğer kamu kurumları ile iş birliği içinde trafiğin çok yoğun olduğu sokak ve caddelerde bulunan kamu binalarının daha periferideki alanlarda bulunan belediye mülkiyetindeki binalarla takas edilerek veya karşılığında belediyelerce bina yaptırılıp yoğun yerlerdeki kamu binalarının yukarıda anlatıldığı şekilde yıktırılarak yerlerine otoparklar yaptırılması. Bu aynı zamanda vatandaşların kamu hizmeti almak için yoğun merkezi yerlere gitme ihtiyacını da azaltacağından dolaylı olarak trafiği rahatlatacaktır. Aynı takas yöntemiyle şehrin yoğun bölgelerinde özel şahıslara ait binaların da belediyelerin mülkiyetine geçirilerek otoparka dönüştürülmesi sağlanabilir.
d- Kamuya ait arsaların tahsisi ile yeni otopark kapasitesi yaratılması: Yoğun yerlerde bulunan Hazine'ye veya diğer kamu kurumlarına ait boş alanların otopark yapılması şartıyla belediyelere tahsis edilmesi.
e- Trafik yoğunluğunu artıracak kamu hizmet binaları ile büyük sitelerin yer tespiti sürecine tüm paydaşların dahil edilmesi: Şehir içinde trafik yoğunluğunu artıracağı aşikar olan okul, hastane, adliye binası, stadyum, spor ve konferans salonları ve benzeri kamu hizmet binaları ile özel sektöre ait büyük yerleşim siteleri gibi inşaatların yer tespiti sürecine ilgili bakanlıklar, ilgili valilik ve kaymakamlıklar, trafiğin düzenlenmesi ve denetiminden sorumlu kuruluşlar, ilgili belediyeler, meslek odaları, kent konseyi ve semt sakinlerini temsil eden sivil toplum kuruluşları gibi tüm paydaşların dahil edilmesini sağlayacak idari veya yasal düzenlemelerin yapılması.
f- Yeni otopark inşası ve işletilmesinin teşvik edilmesi: Tabii ki teşvik dediğimizde ilk önce vergi aklımıza geliyor. Vergisel teşvikler ile yeni otopark inşasını ve işletmesini özendirmekte fayda bulunmaktadır. Bu bağlamda; ya yapılaşma ve nüfus yoğunluğunun belli bir limit üzerinde olduğu yörelerde yeni inşa edilecek otoparklar yatırım teşvik mevzuatı kapsamına alınarak bir miktar kurumlar vergisi avantajı sağlanabilir, ya da bu tür binaların amortisman süresi kısaltılabilir. Vergisel teşvik kapsamında otopark işletmeciliğindeki KDV oranının düşürülmesi de düşünülebilir.
g- Yapı yoğunluğunu artırmanın yasaklanması: Trafik sorununu çözmenin en kestirme, hayati ve temel tedbiri ise 3194 Sayılı İmar Kanunu'nda değişiklik yapılarak şehirlerimizde yapı yoğunluğunu artırmanın kesin olarak yasaklanmasıdır. Bu şekilde kentlerimizin dikey büyümesinin önüne set çekilmiş olacağından trafik düzeni açısından da çevre ve insan dostu çözümlere kapı aralanacaktır.