ZUHAL KARAKOÇ DORANIN MECLİS KONUŞMASI
Sayın Başkan ve Saygıdeğer Milletvekilleri,
2024 yılı bütçe görüşmeleri münasebetiyle Göç İdaresi Başkanlığı ve Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına, görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Aziz Türk milletini ve Gazi meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Titizlikle planladığımız 2023 yılı bütçesini geçtiğimiz yıl Komisyonda tartışıp Genel Kurul’da kabul ederken hiçbirimiz yılın daha ilk çeyreğinde evdeki tüm hesaplarımızın çarşıya uymayacağını öngöremedik. Yılın daha 37. gününde Türkiye yeryüzünde yaşanan en büyük deprem ile sarsıldı. Depremi bizzat yaşamış ve yakınlarını kaybetmiş bir Kahramanmaraş vekili olarak her fırsatta 6 Şubat Depremini ve yaşadığımız kayıpları hatırlatmaya çalıştım. Çünkü, maalesef ateş düştüğü yeri yakmakta ve ateşten uzak olanlar yaşanan acıları çabuk unutmakta.. Çabuk unutabildiğimiz için yaşadığımız acı tecrübelerden ders alma ve bir daha aynılarını yaşamama konusunda “hayat bilgisi” dersimizin notu karnemizde düşük olmakta.
Hepimiz biliyoruz, doğal afetler, dünya genelinde, Japonya’dan, Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar insan hayatını ve toplumları derinden etkileyen olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye de, coğrafi konumu ve jeolojik yapısı nedeniyle başta deprem olmak üzere bir afet ülkesi olarak afetlerle birlikte yaşamayı öğrenmelidir.
Bu kapsamda Türkiye son yıllarda önemli çalışmalara ve farkındalıklara imza atmış ve dünya çapında işbirliklerini geliştirmiştir. Bugün afetle birlikte yaşama ve afet yönetimi konusunda parmakla gösterebileceğimiz ülkeler tecrübelerinden edindikleri dersleri çeşitli uygulamalarla ivedilikle hayata geçirerek bugünkü “örnek” ülke konumuna gelmişlerdir. Başka bir ifade ile afetlerle birlikte yaşamayı öğrenmek yaptıklarımızı küçümsemeden; fakat, yeterli bulmadan, her geçen gün kendimizi geliştirmeye odaklanarak mümkün olmaktadır. Unutmayalım ki mükemmel planlama yoktur, ders alınmayan tecrübe vardır.
Değerli Milletvekilleri,
Söz konusu “can” olduğunda, insan hayatı olduğunda “bir” çok büyük ve telafi edilemez bir sayıdır. Konu afet olunca politik bakımdan birbirinden çok uzak olan ülkeler dahi kenetleniyor…
Afetle birlikte yaşama algısı, toplumun afetlere karşı duyarlılık seviyesini, hazırlıklı olma durumunu, iletişim kanallarının etkinliğini ve acil durum planlarının varlığını içermektedir. Türkiye'nin afetle mücadele algısını güçlendirmek ve bilimsel temellere dayanan stratejiler geliştirmek için odaklanılması gereken unsurlar bulunmaktadır. Yaşanan kayıpların ve zararın en aza indirilmesi adına etkili bir iletişim ağı ve hesap verebilirliği yüksek karar mekanizmalarının etkinliğinin arttırılması son derece önemlidir.
Dahası afet öncesi ve sonrası hazırlıklı olma kültürü geliştirilmelidir. Afet öncesi planlamalar, acil durum tatbikatları ve afet sonrası iyileştirme çalışmaları, toplumun afetlere karşı direncini artıracaktır. Aynı zamanda, afet sonrası psikososyal destek hizmetleri de önemlidir. Bu, afetin etkilediği bireylerin duygusal sağlıklarını korumak adına hayati bir rol oynamaktadır.
Hepimizin malumudur ki, son yıllarda Türkiye, doğal afetlerle mücadelede birçok zorlukla karşı karşıya kalmış ve bu zorlu anlarda siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği refleksler oldukça önemli hale gelmiştir. Bu reflekslerin hangi noktada birleştirici ve hangi noktada bağcıyı dövme boyutlarına geldiği ise necip milletimiz tarafından geçtiğimiz süreçte son derece isabetli bir biçimde değerlendirilmiştir.
Korkunç kayıplar yaşadığımız 6 Şubat Kahramanmaraş depremlşerinin etki alanının Almanya’nın yüzöçümüne denk geldiğini unutmayalım. Böylesine büyük bir felaketin getirdiği zararları en aza indirmek için devlet ve millet el ele vermiş muazzam ölçekte arama, kurtarma, insani yardım faaliyetleri ile yeniden imar ve rehabilitasyon hamleleri yürürlüğe konmuştur.
Bu vesile ile özellikle belirtmeliyim ki, Milliyetçi Hareket Partisi ile dünyanın en büyük gençlik hareketi ve teşkilatı olan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, son deprem ve sel felaketleriyle başa çıkmak adına hızlı ve etkili bir şekilde hareket etmiştir. İlk andan itibaren, lokalden genele doğru disiplinli bir şekilde koordine olarak her türlü desteği vermiş, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak üzere yardım faaliyetlerine hemen başlamışlardır. Özellikle 6 Şubat’taki elim hadisenin ilk anından itibaren harekete geçerek çadır üretim merkezi kurulmasının yanı sıra afet bölgesine ulaşan yardım ekipleriyle birlikte, acil yardım malzemeleri, gıda, su ve barınma ihtiyaçları konusunda titiz bir çalışma sergilemişlerdir. Ayrıca, afetzedelerin psikososyal destek alması için girişimlerde bulunarak, toplumun dayanışma ruhunu canlı tutmaya yönelik çabalar göstermişlerdir. Genel Başkanımız Sn. Devlet Bahçeli Beyefendi, seçim kampanyasının "deprem felaketinde yaşamını yitirenlere saygı" çerçevesinde oluşturulması, afetten etkilenen 11 ilde seçim kampanyası yerine depremzedelere destek çalışması yürütülmesi talimatı vermiştir. Böylece Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları, afet sonrası yeniden yapılanma sürecinde de etkin bir rol üstlenmişler ve hükümetin politika oluşturmasına da katkı sağlamışlardır.
Acil durum müdahaleleri her afette kayıplarımızı sıfıra indireceğimiz ana kadar asla yeterli olmayacaktır. Afetlere karşı direnci artırmak, riskleri azaltmak ve toplumu hazırlıklı kılmak için uzun vadeli stratejilere ihtiyaç vardır. Afet öncesi planlama, afet anında kurumların krize müdahalelerini en etkin şekilde yapabilmeleri için oluşturulacak görev paylaşımları, altyapı güçlendirme, eğitim programları ve bilinçlendirme kampanyaları gibi uzun vadeli çözümler üzerinde de çalışılmalıdır.
Şunu da belirtmek isterim ki; bir zamanlar kendileri ile mesai yapan bir bürokrat olarak AFAD personelinin sahada verdiği canı pahasına öz veriyi bizzat tecrübe etmiş bulunmaktayım. Afet yönetimi söz konusu olduğunda AFAD personelinin olağanın çok dışında ve insani sınırların alabildiğine altında olan şartlarda çalıştığını iyi bildiğimden hazır bütçe konuşulmaktayken buradan belirtmek isterim ki afet süreçlerindeki akut görevlerde AFAD personelinin mesai ve harcırahlarının alınan risk ölçeğinde güncellenmesi ve ağır travmatik koşullarda görev yapan AFAD personeline tazminat ödenmesi önemli bir sorumluluğumuzdur.
Değerli Milletvekilleri,
Göç meselesine gelecek olursak, herhangi bir afette karşılaştığımız temel insani parametrelerden ayrılmadan bu meselenin hem çaresizce bir yaşam alanı arayışında olan mazlum topluluklar adına hem de 15 Temmuz hain darbe girişiminin Türk milletince bertaraf edilmesinin ardından istikrarlı bir güven ortamı sağladığımız ülkemizdeki toplumsal huzurun tesisi adına ehemmiyetle ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Göçün hem insani bir dram hem de kontrolsüz şekilde cereyan etmesinin göç edenler de dahil olmak üzere herkes için bir güvenlik sorunu olduğunun altını çizmemiz önemlidir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre 2023 senesi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli sığınmacı ve 320.000 de diğer uyruklu düzensiz göçmen bulunmaktadır. Bu sayı Türkiye’yi Dünya üzerinde en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumuna getirmektedir. Türkiye aynı zamanda insani yardımlarda milli gelire oranla dünyanın birinci ülkesidir.
Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmiş ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koymuştur. Söz konusu kanun kapsamında politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği de 22 Ekim 2014 tarihinde kabul edilmiştir. Bu yönetmelikle Türkiye hem kriz yaşanan ülkelerdeki sorunların çözülmesini, müzminleşmemesini savunmakta hem de -altını çizerek söylüyorum- geçici koruma vererek geri göndermeyi taahhüt etmektedir yani kalıcı olmadıklarını da yasal olarak kabul etmektedir.
Değerli Milletvekilleri,
Türk devletinin ve asil Türk milletinin küresel krizlere ve yaşanan zulümlere karşı barış limanı olma özelliğini hepimiz biliyoruz. Ancak ülkemizin mazlum milletlerin mensuplarına barış ve huzurun sağlanması adına yapmış olduğu bu fedakarlıkların suistimal edilmemesi gerektiğinin de gayet bilincindeyiz. Göç sorununda müşterek çalışma ortağımız olan başta Avrupa Birliği olmak üzere, küresel pek çok aktörün Türkiye’nin önceliklerine ve milli menfaatlerine hassasiyet göstermesi gerekmektedir. Türkiye, bazı batılı ülkeler gibi insan canı ile kumar oynayarak haysiyetsiz bir dış politika tercihi yapmadan uluslararası hukuka riayet çerçevesinde bu meseleyi ele almaktadır. Bu hitap vesilesi ile vurgulayarak belirtmeliyim ki mazlumların acıları üzerinden Türkiye’ye ders vermeye kalkacak hiçbir Avrupalı devletin dayatmalarını kabul etmeyeceğiz!
Tüm bu tanımlamalar ışığında etkin bir şekilde çalışan Göç İdaresi Başkanlığımızın sınır aşan göçler sorununu adil, insani ve toplumsal mutabakatı sağlayacak bir perspektifle değerlendireceğine inanıyoruz.
Bu kapsamda 2024 yılında tüm zamanların en önemli doğal afetleri ile birlikte 21. yüzyılın en önemli “doğal” felaketi olan uluslararası insani hareketliliğin yani GÖÇün de önlenebilmesi, daha iyi yönetilmesi ve bu felaketlerde yaşanan can kayıplarının en aza indirilmesini tüm dünya adına umut ediyor, 2024 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.