- Kudüs hususunda yaşanan üzücü gelişmeler, mücadeleci bir neslin varlığını da gözler önüne serdi. Filistin'de yaşayan hemen her çocuk/genç, çok duyarlı tutumlar sergiliyor. Bu hassasiyeti anneler nasıl arttirabilir, yerleştirebilir?
Özelde Kudüs genelde tüm hassasiyetlerimiz hususunda bilinç ve gayret üretecek bir neslin yetişmesi için annelerle birlikte aslında başka bir çok kişi ve kuruluşlara da vazifeler düşmekte. Aydınlarımıza, entellektüellerimize, öğretmenlerimize, sivil toplum oluşumlarına, devlet kurumşarına ve daha bir çok paydaşa görevler düşmekte. Geçmiş bilinci geliştirilmiş ve kendisinin bu topraklara inançla, kültürle, irfanla bağlı olduğu bilincine ulaşmış nesiller bu topraklara ve tüm mahrum ve mazlumlara umut ve çözüm olacak yegane çaredir.
- Boykottan söz ediyoruz. Gıda, giyim, temizlik, kozmetik... O kadar çok iç içeyiz ki onların ürünleri ile. Alış verişin ciddi ayağı olan kadınların boykot listesinde sebat edebilmesi neye bağlı?
Bu boykot meselesini olması gereken yere koymak gerekir ilk önce. Zaten zulüm ve haksızlığı beslediğini düşündüğünüz bir kimseden veya bir yerden alışveriş yapmak veya dostane ilişkiler kurmak mümkün değilken elbette tüm mazlum ve mahrumların hakları olanları çalıp daha sonra o çaldıklarını üreterek bizlere sunanlara avantaj sağlayacak bir ticaretin içerisine girmemeyi prensip haline getirmek değerli bir tutum. Ben sadece şimdi değil yaklaşık 20 yıldır bu söz konusu ürünleri almıyorum. Fakat şunun farkına varmamız lazım ki müslümanların tüm vazifelerini yapmış olduklarını zannedecekleri kadar büyük bir tepki değil bu boykot dediğimiz eylem. Asıl olan mekanizmayı anlayıp onu deşifre etmek ve bu deşifrasyondan elde edeceğimiz bilgi ve bilinçle yüksek düşünce, bilim, sanat ve inanç sahibi olacağımız verimli bir alana geçmek. Tarihi, ilmi, sanatı, edebiyatı ve düşünceyi üretecek ilham, hem inancımızda hem de bu topraların her bir karışında ziyadesiyle mevcuttur.
- Kudüs Müslümanların hem yarası hem imtihanıyken, Müslüman toplumları mücadele hususunda bu denli gevşek kılan en önemli etken nedir sizce?
Evet Kudüs'ü bir ümmetin yarasına benzetmek mümkün.
Müslümların bahsettiğiniz hususlarda ve ayrıca bir çok başka konuda bir atalet içerisinde olduğunu söylemek gerek. Yaklaşık 200-250 yıldır bu şekilde ne yazık ki. Özgüvenini kaybetmiş olmanın verdiği eksiklik duygusu müslümanlar üzerinde çok ciddi bir atalete sebebiyet verdi. Batı'nın fiziksel saldırılarına direnen İslam toplumu siyasi olarak tarih sahnesinde geriledikten sonra düşünsel saldırılara da ne yazık ki cevap veremedi. Ernest Renan'ın bizler için söylediği "Dünya bilim ve fikir tarihine ve ilhamdan çok, Batı oryantalizminin bizlere yaşattığı aşağılık kompleksi duygusunu hissetmemizdir.
- Kudüs davasında her birimizin birer nefer olduğunu kendimize hatırlatarak bu dava uğruna birey olarak, anne olarak, genç olarak sizce neler yapmalıyız? Bugün atacağımız tohumların yarın Kudüste yeşermesi için üzerimize düşen sorumluluklar nelerdir?
Allah ayeti kerimesinde şöyle diyor: İnsan için ancak çalıştığı kadar vardır. Evet insan için. Burada bir din veya ırktan bahsetmemiş Allah. Bu anlamda Rabbimizin bizlere emri olan bu ayeti anlama ve uygulama zorunluluğumuz var. Özentiye değil öz'e meylederek, yapıyormuş gibi değil çalışarak, geçici olana değil ebedi olana meylederek kurgulayacağımız fikri hayatımız, Endülüs'te dahi yeşermişken elbette Kudüs'te de yeşerecektir.
- Özelde Türkiye olarak, bu necip milletin evlatları olarak bayrağın düştüğü yerden kalkacağını söylüyoruz, Türkiye olarak özellikle Islam İsbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak atılan adımları ve bu adımların ileriye yönelik bize nasıl dönüşleri olacağını düşünüyorsunuz?
Açık söylemek gerekirse İslam İşbirliği Teşkilatı'nın yetenek, birikim, irade ve cesaretinin membaı Türkiye'dir. Diğer ülkelerdeki kardeşlerimiz alınmasınlar lütfen. Ben tarihi ve şuanki hakikati ifade ediyorum. Ülkemizin bu önemli özelliklerinin işlevselliği de son zaman Türkiye'sinin verdiği enerjiyle de alakalıdır. Bu enerji ise özgüvenini yüzlerce yıllık birikime sahip Anadolu irfan ve ihsanından almaktadır. Bunun dışında esasında samimi olsa da cesaret eksikliği olan ülkelerin de bu teşkilatta çözüm arayışı içerisinde olduğunu söylemek gerek. Batı'nın çözümlerini benimseyen ülkelerin olduğunu söylememde bir sakınca yoktur herhalde. Tüm bunlar dikkate alındığında Türkiye gibi önemli bir ülkenin dönem başkanı olması elbette umut vadetmekle beraber diğer ülkelerin de en az ülkemiz kadar inisiyatif alması zorunlu kılmaktadır. Fakat teşkilatın son almış olduğu özelde Kudüs genelde tüm kararları Batı' nın son Kudüs çıkışına karşı bir direnç barikatı oluşturmuştur. Fakat dikkatli ve bilinçli olma zorunluluğu her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan bir gerçektir.
- Kudüs Ana'dır diyor ya Nuri Pakdil, Ana bir evi yuva yapar denir sizce Kudüs gerçekten Ana gibi bu ümmeti toparlayabilir mi?
Anneler "Bir çocuktan bir Kudüs yapar." diyor ya Üstad Pakdil, ve sonra ekliyor "Adam baba olunca İçinde bir Kudüs canlanır." Ben buradan şunu anlıyorum: Kudüs bizlerin, ellerimizle koynumuzda büyüttüğümüz ve büyüttüğümüzde de içinden yine Kudüs çıkan geleceğimizdir. Ana büyütür o geleceği ve sonra Kudüs, Kudüs'ün üstüne çıkar. Kudüs, Kudüsten öte ve Kudüs'ten içredir.
Kudüs'ün bize ait ve bizleri sembol etme gerçeğini elimizden aldıklarında sahip olduğumuz hakikati de yok etme (ki haşa) hususunda ciddi bir yol katedeceklerine inananlara söyleyecek sözümüz yine üstad Pakdil'den olsun: Bizler Kudüs'e yürümekten vazgeçmeyeceğiz. Çünkü her birimizin ayağında "Kudüs Gücü" var.