Değerli okuyucularım Günaydın iyi haftalar dilerim .İnsan, karnı doyduğunda Adaleti düşünür, Aç kaldığında ise hayatta kalmayı…
Şimdi ülkenin sokaklarında bir uğultu var.
Pazarlarda, kahvehanelerde, otobüs duraklarında sessiz bir isyan dolaşıyor.
Hayat pahalılığı, enflasyonun ezdiği maaşlar, vergilerin peşinden koştuğu insanlar…
Rakamlar büyüyor, ama sofralar küçülüyor. Çocuklarına bir simit alırken bozuk paraları avucunda çeviren baba da, marketten eksik listeyle çıkan anne de aynı soruyu soruyor:
“BU DEVLET TE ADALET KİMİN İÇİN ?”
Ama biz, kadim Türk milleti, devleti hiçbir milletin göremeyeceği kadar kutsal görmüşüzdür.
Devletin bir baba olduğunu bilmiş, sıkıntıya düştüğümüzde ona yaslanmış, zor zamanlarda metanetimizi korumuşuzdur.
Çünkü biliriz ki, devlet gözünü kırpmadan evladını korur, sabrımızı sınayan her fırtınanın ardından yeniden güçlü bir güneş doğurur.
Ancak
Bu güvenin temeli, devletin halkını sadece yöneten değil, halkı için dertlenen bir mekanizma olmasıyla mümkündür.
Bugün enflasyonla mücadele sürüyor, hükümet bir yandan ekonomik reformları devreye sokuyor. Cumhurbaşkanlığı, tasarruf tedbirlerini artırırken, Hazine ve Maliye Bakanlığı kaçak ekonomiyle mücadeleyi hızlandırıyor.
Sosyal yardımlara ayrılan bütçenin artırılması, gıda fiyatlarının denetim altına alınması için atılan adımlar, devletin bu zor dönemde vatandaşının yanında olmaya çalıştığını gösteriyor.
Ama yetmez
Millet, devleti ne zaman zor günlerinde yanında hissederse, sabrı da o zaman bir şefkate dönüşür.
TÜİK’ in enflasyon verileri %60’ları aşarken, bağımsız kuruluşlar gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğunu söylüyor.
Ücretler, bu oranların yarısı kadar bile artmazken, adaletin terazisi kimin lehine ağır basıyor?
Asgari ücretle çalışan bir işçi, bir kilo eti almak için saatlerce çalışırken; bazıları tek bir toplantıda milyonları kazanıyor.
****
Geçtiğimiz yılı "Emekli Yılı" bu yılı "Aile Yılı" olarak ilan eden iktidar emeklinin de ailenin de evinde huzur bırakmadı.
Aile Bakanlığı verilerine göre 2024'te 3,6 milyon hane sosyal yardım aldı, 252 bin 348 çocuğun ailesi çocuklarının en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hâle geldi, milyonlarca insanımız sosyal yardımlarla ayakta durmaya çalışıyor.
TÜİK'in 2024 verilerine göre Türkiye'de yoksulluk oranı yüzde 13,6 seviyesinde, 4 kişilik aile için açlık sınırı 23 bin 324 lira, yoksulluk sınırı 75 bin 970 lirayı aşarken ,
14 bin 469 liralık emekli aylığı, 22 bin 104 liralık asgari ücretle vatandaşa "YAŞA" deniliyor.
***
İşte tam da burada, adalet dediğimiz kavramın hangi sınıfa hizmet ettiğini sorgulamak gerekiyor.
Ve devletin gözü şimdi daha da keskin.
Yapay zekâ destekli vergi denetimleri devreye giriyor.
Kaçak ekonominin peşine düşüyoruz.
Ama devletin eli kimin yakasına yapışacak? Vergisini eksik ödeyen dev şirketlerin mi, yoksa günü kurtarmak için el altından iş yapan küçük esnafın mı?
Lüks plazalarda milyon dolarlık sözleşmelerin arkasında dönen oyunları mı izleyecek yapay zekâ, yoksa sokakta seyyar satıcılık yapan adamın vergisini mi hesaplayacak?
Bu noktada devletin şefkatli elini hissettirmek gerek.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sosyal yardımları artırarak dar gelirlinin yükünü hafifletmeye çalışıyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, yerli üretimi teşvik ederek yeni istihdam alanları açıyor.
Ama ,
Ülkenin kurtuluşu olan Sanayi ÜRETİMİNİ-İHRACATINI yapan TÜSİAD Derneği sanayi kuruluşu iktidarı eleştirdi diye sorguya çekiliyor .
Sonrada yabancı yatırımcı bekleniyor .Bu durumda yabancı yatırımcı gelir mi sanayiciyi de üretim şevki kalır mı şu anda Türkiyede birçok sanayicinin ortağı yabancı sermayedir. HELE BU FAİZLER ile de.
Tarım ve Orman Bakanlığı, çiftçiye yönelik destekleri artırarak tarladaki üretimi güvence altına alıyor.
Ama ,Bu reformlar, sadece açıklamalarda kağıt üzerinde kalmamalı;
"HALK ALIN TERİNİN KARŞILIGINI SOFRADA HİSSETMELİ."
Bir yanda, vergisini düzenli ödeyen ama geçinemeyen milyonlar…Diğer yanda, sistemin açıklarından faydalanan milyonerler… Bir yandan Devleti soyanlar.
2025 yılına girerken Türkiye ekonomisinin büyüme beklentisi yüzde 2,8 civarındaydı.
Bu, daralan bir pazarın ve küçülen bir alım gücünün habercisi.
İnsanların daha az harcayacağı, borçlanarak yaşayacağı bir yıl.
Ama ,
Kimin borçlanacağı, kimin daha da zenginleşeceği yine aynı denklem içinde kaybolacak.
Oysa devlet dediğimiz mekanizma, sadece denetleyen, cezalandıran bir yapı olmamalıdır.
Adaletin gölgesi, sadece suçlunun üzerine düşmemeli, mazlumun da sırtına bir serinlik getirmelidir.
Vergisini eksiksiz ödeyen vatandaşın da hakkı gözetilmelidir.
Açlık sınırında yaşayan bir ailenin elektrik faturasını yatırabilmesi kadar, milyar dolarlık şirketlerin ödediği verginin hakkaniyetli olması da önemlidir.
Biz bu devlete inanırız. Çünkü bu topraklarda devlet, her zaman milletin bağrından doğmuştur. Dün Malazgirt’te bu inançla savaştık, Çanakkale’de bu imanla direndik, 15 Temmuz gecesi tankların önüne bu bilinçle yattık.
Devlet, milletine sırtını dönmez. Millet de devletine güvenmekten vazgeçmez.
Bize anlatılan adalet, kanun kitaplarının sayfalarında yazılı olandır. Ama sokakta adalet, bir annenin evladına aldığı yemektir.
O yüzden, devletin eli bir gün gerçekten adil olacaksa, sadece yakasına yapıştıklarının değil, dokunduğu herkesin hakkını gözetmelidir.
Yoksa bu terazinin bir kefesi hep eksik kalacaktır.
İşte o zaman Türk milleti, adalet terazisinin dengelendiği gün, şu an yaşadıklarının karşılığını yeniden büyük bir devlet gücüne kavuşarak alacaktır.
Hayırlı Ramazanlar dilerim.
Ahmet Gözen