Hızın ve tüketimin çığ gibi büyüdüğü toplumumuzda artan tatminsizlik ve mutsuzluğa karşı her gün yeni bir reçete sunan bir piyasa ile karşı karşıyayız. Hiç duymadığımız koçluk biçimleri, meditasyonlar, kamplar bizlere mutluluk vaadi sunuyor. Gittikçe öngörülemez olarak yaşadığımız ve belirsizliğin gittikçe arttığı günlerde insanlar sözdebilimci astrologlara-falcılara tutunuyor. İçi boş olup oldukça güzel süslenerek pazarlanan yığınla eğitim size kendinizi geliştirmeniz için fırsat yarattığını söylüyor. Asla sabit kalmamamızı yoksa başarısız olacağımızı belirten bir kişisel gelişim çılgınlığı mevcut. Bu sisteme göre daha hızlı olmalıyız, daha başarılı olmalıyız, daha çok çalışmalıyız yoksa asla ayrıcalıklı olamayız. Bunun içinse bize sunulan çok fazla seçenek var. Bunca seçeneğin arasında boğuluyor, nereden başlayacağımızı bile karar veremeden bu telaşın getirdiği huzursuzlukla kendimizi mental olarak yıpratıyoruz.
Bu kadar çok seçenek arasında ne yapmamız gerekiyor? Parmakla gösterilen birinin arkasından mı koşmalı? Sunulan bunca reçeteden birine servet mi harcamalı? Umutsuzluğa kapılıp öylece savrulmaya devam mı etmeli? Piyasada o kadar çok umut, mutluluk ve başarı taahhüdü veriliyor ki bizler kendi alternatiflerimizi kendi kendimize üretemez hale geldik. O kadar çok tüketiyoruz ki artık seçenek dahi üretemiyoruz. Seçen olmak için de seçilen birine dönüşmek gerekiyor ve seçilen olmanın yolu “kendini geliştir” mottosuyla dayatılan bir dolu seçenek. İçinden çıkılmaz bir hale gelen bu keşmekeşin içinde bulunmak bizi sürekli kırbaçlayan, hıza ve harekete sürükleyen sloganlarla zihnimizi hırpalayan bir buhrana kapılmamıza sebebiyet veriyor.
Size bu yazıda bir öneri sunmak niyetinde değilim. Amacım hareketsiz kaldığınızda duyduğunuz suçluluğun sebebiyle ilgili bir manzara sunmak. Bir şeyler yapıyor olsanız dahi kendinizi hiçbir şey yapmıyormuşsunuz gibi hissettiren bir alanda olabilirsiniz. Bunun için duyacağınız vicdan azabının sebebinin sizin verimsiz, işe yaramaz ya da tembel olmanızla bir alakası olmayabilir, içinde yaşadığımız hız ve tüketim çağı ile ilgili olması muhtemeldir.
Psikolojik Danışman
Zahide Ebrar Türksayar